Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Bahreyn ve Sudan'la normalleşen İsrail, attığı bu adımlarla bölgedeki önemli noktalar ve boğazlarda kontrolü ele geçirerek, bölgesel nüfuzunu ve dünyadaki etki alanını genişletmek istiyor. Tel Aviv yönetimi tüm bunları, Arap ülkelerini pençeleri şeklinde kullanarak yapmaya çalışıyor.
Sadece bölgede değil, dünyada da etki alanını büyütmek isteyen İsrail'in, Orta Doğu'nun da ötesine de açılma çabaları kapsamında son 20 yıldır Hindistan'la yakın ilişkiler içine girdiği görülüyor. İsrail'in bu emelleri, nüfuz haritası kapsamına liman haritasını da eklemeyi gerektiriyor. Bu harita İsrail açısından çeşitli deniz nakliye hatlarına ulaşmak için son derece önem arz ediyor.
Bu liman haritasında BAE'nin Dubai Emirliği'nde bulunan Cebel Ali Boğazı dikkati çeken noktalardan. Cebel Ali Boğazı dünyaya ticari ürünlerin taşınması açısından önemli nakliye limanlarından biri. Oradan da Hindistan hattının İsrail'e uzanması isteniyor.
Ancak burada, "İsrail'in limanlar arasında gezecek ticari gemilerinin askeri gemilere dönüşmesi konusunda endişe duymalı mıyız?" sorusu gündeme geliyor.
ABD ve İsrail, her yönden Orta Doğu'nun kontrolünü elde tutmak için çaba sarf ediyor. Limanlar da bu konuda büyük önem arz ediyor. Orta Doğu'nun kontrolü meselesini güvence altında tutmak isteyen İsrail, BAE'nin limanlar konusunda verdiği savaşı bizzat kendisi yönetiyor. Jeopolitik değerlendirmeye göre de İsrail'in ABD'nin bölgedeki "gelişmiş askeri kışlası" olduğu söylenebilir. Bu noktadan yola çıkıldığında ve İsrail'in ABD'ye bağlılığı da göz önüne alındığında, Tel Aviv yönetiminin yayılmacılığının, ABD'nin dünyadaki yayılmacılık politikasına göre gerçekleşmesi gerekiyor.
Ülkelerin nüfuzunu genişletme çabaları, uluslararası ilişkiler kavramlarına ve yeni realist teorilere göre değerlendirilir. Bir araştırmacının ülkelerin nüfuzunu genişletme isteği üzerine konuşabilmesi ve bu konuda değerlendirmelerde bulunabilmesi için o ülkelerin attığı adımları ve projelerini iyi okuması gerekir.
İsrail güvenlik teorisi, "üstün olma" fikri üzerine kuruludur. Bu nedenle bölgesel yayılmacılık, bu teorinin gerektirdiklerinden biridir. Ya da bu durum, "Üstün olma yayılmacılık yoluyla sağlanır" şeklinde de ifade edilebilir.
Eski İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres, 1996'da yazdığı "Büyük Orta Doğu" kitabında bölgede bir ekonomik kalkınma planından söz eder. Peres bu plan kapsamında büyük ölçüde, İsrail'in barış, kalkınma ve refah kapısı üzerinden yayılması gerektiği üzerine yoğunlaşır. Peres'in burada yola çıktığı ana nokta, İsrail'in bölgede barış gibi yumuşak yöntemler kullanarak yayılmasıdır.
İsrail diğer taraftan, Türkiye ve İran'ın, bölgede üstün güçler olmasından endişe ediyor. Bu endişe sebebiyle Türkiye ve İran'a yakın yerlerde bulunmak istiyor. Böylece, Ankara ve Tahran yönetimlerine karşı "İsrail toprakları dışında savaş" kuralı altında oluşturduğu sorunlardan birinin üstesinden gelebilecek.
İsrail'in güvenlik teorilerinden biri olan bu "İsrail toprakları dışında savaş" kuralı sayesinde, başta Suudi Arabistan ile BAE arasında olmak üzere Körfez ülkeleri arasında bir düşmanlık hali oluşturduğunu da hatırlatmış olalım.
ABD ve İsrail, her yönden Orta Doğu'nun kontrolünü elde tutmak için çaba sarf ediyor. Limanlar da bu konuda büyük önem arz ediyor. Orta Doğu'nun kontrolü meselesini güvence altında tutmak isteyen İsrail, BAE'nin limanlar konusunda verdiği savaşı bizzat kendisi yönetiyor.
Jeopolitik değerlendirmeye göre de İsrail'in ABD'nin bölgedeki "gelişmiş askeri kışlası" olduğu söylenebilir. Bu noktadan yola çıkıldığında ve İsrail'in ABD'ye bağlılığı da göz önüne alındığında, Tel Aviv yönetiminin yayılmacılığının, ABD'nin dünyadaki yayılmacılık politikasına göre gerçekleşmesi gerekiyor.
Sadece bölgede değil, dünyada da etki alanını büyütmek isteyen İsrail'in, Orta Doğu'nun da ötesine de açılma çabaları kapsamında son 20 yıldır Hindistan'la yakın ilişkiler içine girdiği görülüyor. İsrail'in bu emelleri, nüfuz haritası kapsamına liman haritasını da eklemeyi gerektiriyor. Bu harita İsrail açısından çeşitli deniz nakliye hatlarına ulaşmak için son derece önem arz ediyor.
Fuceyre'den başlayıp Cebel Ali'ye kadar BAE'nin 7 emirliğinden geçmek, normalleşmenin ötesinde bir normalleşme, barışın ötesinde bir barış olduğunu gösteriyor. Yedi Emirlikte ise Muhammed bin Zayid liderliğinde ve iki yüzlü planları gölgesinde derin bir sessizlik yaşanıyor.
Sonuç olarak İsrail bir başka devletle sadece çıkarlarını gerçekleştirmek için hareket eder. İsrail'in bir Arap ülkesiyle birlikte hareket etmesinden söz ettiğimizde de iyi niyetten bahsetmemiz pek mümkün görünmüyor. Çünkü İsrail siyasetinde en etkili ve en göze çarpan şey, o "büyüklenme" ve "kibirdir".
Bazı Arapların, İbranice konuşmak için halden hale girmelerinin, kendilerini bölgedeki "İran öcüsü kompleksinden" kurtarabileceğini düşünmeleri, hayal gördüklerini gösterir. Gerçekte neler olacağını ise sadece gelecek günler belirleyecektir.