Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

  |  BERLİN

YAZARIN TÜM YAZILARI

Türkiye'de sosyal çürüme ve teolojinin etkisi!

Konumuza, çürümenin tanım ve sınırlarını belirleyerek giriş yapmak istiyorum. Tanım ve sınırları belirledikten sonra, bu çürümede Dini kurumlar ve Din adamlarının teorik ve pratik, müspet ve menfi etkilerini daha anlamlı şekilde konumlandırmış olacağız diye düşünüyorum.

Sosyal Çürüme Nedir?

Bir toplumu var eden, onu ayakta tutan, harç görevi üstlenmiş temel dinamiklerdir.

Bu anlamda çürüme toplumsal değerlerin, adalet duygusunun, üretilen ve kazanılan meta ve değerlerde ki haksız ve hukuksuz paylaşım, güven aşınması, yardımlaşmanın bozulması ve bireyler arası ilişkilerin zayıflamasıyla ve kopmasıyla oluşan bir süreçtir.

Sosyal çürüme, elbette birçok öğenin ortaklaşa menfi yönde hareket etmesiyle neşet eder. Ancak bir öğe var ki diğer tüm öğelerin lokomotifi olmakla beraber, tümünün yıkım katsayısını kendi değeri oranında çarpan olarak belirlemektedir!

TEOLOJİ!

DİN -- AHLAK -- DİN ADAMI -- ÇELİŞME SORUNSALI

Bu örüntü, çürümenin en hızlı tetiklendiği ve yıkımın onarılamaz ve yırtılmanın tahmin edilenlerin çok ötesine gidişinde ki en temel amil olarak kendisini göstermektedir.

Ahlaki bağlamda toplumsal ilişkiler ve ilişkilerde ki çürüme genellikle yozlaşma, çıkarcılık, bireyciliğin aşırı yükselmesiyle start verir.

Bu belirginleşme, çürümenin hal ve boyutunun son derece tehlikeli bir sınıra geldiğini ifşa eden temel ve SOS veren parametrelerdir.

Sosyal Çürümede Teolojinin Etkisi

Teolojinin Olumlu Etkisi

Teoloji (dinî düşünce), toplumda ahlaki normların kaynağı olarak birlik, dayanışma, adalet ve merhamet, paylaşım, bölüşüm, hakkaniyet ve şefkat gibi değerleri besleyen ve alternatifi de yine kendisi olması dolayısıyla, hayatiyet arz eden bir öğedir.

Bu anlamda Teoloji ve dolayısıyla inanç, bireylerin yalnızca kendini değil toplumu da gözetmesini öğütler; bu da sosyal çürümeye karşı “sağlam ve koruyucu zırh” görevini üstlenmektedir.

Teolojinin ihtiva ettiği bu koruma, kollama ve zır görevinin detayları, incelikleri, hassasiyet ve uygulamada ki ciddiyeti o toplumun huzur, güvenlik, mutluluk ve refah seviyesinin de en başlıca öğesidir.

Hatalı, yanlış yorumlama ve uygulanmasının olumsuz ve yıkıcı etkileri!

Teolojinin, kendi öz dinamiği ve referansı ile kurulan yapay ve senkretik ilişki ve beraberinde meydana gelen katı dogmatizm ve bağnazlık, toplumun kutuplaşmasında, keskin ayrılıklarında ve beraberinde toplumsal paylaşım, merhamet, hakikat ve adalet bilincinde çürümeyi hızlandırır.

Hele hele de gönümüzün en akut ve en yakıcı problemi olarak Teolojinin siyasallaştırılması, din adamlarının çelişik ve ahlak ile mesafeli davranışları, dini vakıf ve derneklerin laçkalaşması ve çıkar gruplarının din üzerinden güç devşirmesi, yıkımın kuluçka merkezleri olmakla beraber şiddetinin de tayin edildiği alan ve zamandır.

Burada ki en büyük yanılgı ve Teolojinin çürümede ki etkisinin önüne geçilemezliğinin en başlıca müsebbibi olarak teolojinin referans kaynağı (Kuran) nın sorgulanamayacağı tespitinin, din adamlarına da şamil kılınmasıdır.

 Bununla beraber diyanet ve dini yapılar ile eşgüdüm çalışan siyasi otoritelerin de sorgulan(a)maz ( hatadan vareste ve yargılanamaz ) kabul edilmesi, bireysel sorumluluk yerine kör itaati teşvik ederken toplumun sorgulayan, yargılayan ve kategorize eden gücünü de etkisiz kılarak, yozlaşmanın önünü tamamen açmaktadır.

Sosyal ve beraberinde Teolojik Çürüme: Aşırı dogmatizm, dini siyasete alet etmek, mezhepçilik ve kutuplaşma, Papalık ya da Halifelik gibi ‘’ kutsal ve dokunulamaz ‘’ bir zırhın arkasına saklanarak tüm yanlışları bunlar üzerinden ve arkasından tahkim etme, işlerlik kazandırma ve burada ki süreklilik, toplumsal güvenin ölümü ve çürüme kokusunun dayanılmaz hale dönüşme evresidir.

GENEL SONUÇ:

Teoloji, her iki tarafı keskin bir kılıç gibi olması dolayısıyla doğru yorumlandığında sosyal örümeyi (dayanışma, güven, birlik) güçlendirirken yalan, yanlış, bencil dürtülere basamak ve kirli işlerin sırtını verdiği bir dayanağa dönüştürüldüğünde, felaketin lokomotifi olmaktadır.

Emile Durkheim, Kolektif Bilinç ve Din isimli eserinde din, toplumun kolektif bilincini, yani ortak değerlerini ve normlarını üretir tespitini yaparken dinin, kapsama alanında ki büyüklüğünü, derinliğini ve yüceliğini tespit etmiştir.

Yine Max Weber’de  Din, Otorite ve Modernleşme isimli eserinde; dinin, toplumsal düzenin meşrulaştırılmasında önemli bir rol oynadığının vurgusunu yapmakla birlikte aynı zamanda Weber, dinin, aşırı karizmatik liderlerle özdeşleşmesi, toplumun bağımsız düşünce ve eylem yetisini zayıflatır vurgusunu yaparak tehlikeye, sosyal çürümeye özenle atıf yapmaktadır.

 Karl Marx  ise Din ve İdeoloji isimli eserinde dillere pelesenk olan o müthiş tespitini yaparak “Dinin, halk için afyona dönüştürülme” riskine özenle dikkat çekmiştir.

Yani din ile uyutulmuş ve uyuşturulmuş bir toplumda sorunların, arsızlık, hırsızlık, yolsuzluk ve çürümenin ana aktörü olan birçok kir ve pisliğin örtbas edildiği bir araç haline dönüştürüldüğünde, çürüme kokusunun dayanılmaz hale geleceği ve bu süreçte bir bakıma çürümenin sonu ve sistemin tamamen yıkılışıdır..

TÜRKİYE’DE SOSYAL ÇÜRÜME VE DİYANET/DİN ADAMLARININ ROLÜ

Olumsuz Katkılar

Siyasallaşma ve Bağımsızlık Sorunu

Diyanet’in, devlet politikalarına göre şekillendiği, verilen kurs, vaaz, nasihat ve yönlendirmelerinde dini,  tarafsız bir rehber olmaktan tamamen çıkarıp iktidarın  “siyasi araç ve siyasi gücü” haline dönüşmesi dolayısıyla camiler, dini vakıflar, tarikat ve cemaatler ile içli dışlı ilişkiler, çürümenin tetiklendiği, başlangıç noktası olup harlandığı ana merkezlerdir.

Dokunulmazlık zırhına bürünen dini kurumlar, din adamları ve diyanet arkasına saklanmış siyasetçiler ve siyasetin ‘’ Ahlaki Çelişkiler göstermesi sonrası toplumsal bütün aidiyetlerin, inanç ve güven ilişkisinin yakılıp yıkıldığı kişiler ve durumlardır!!

Din adamlarının ve dinin arkasına saklanmış siyasilerin topluma ve bireylere ahlak, dürüstlük, değerlere sadakat ve kanaatkârlık tavsiye ederken kendilerinde ki sorumsuzluk, vurdumduymazlık, lüks ve şatafat ile kurdukları şehevi ilişki, iktidar ve toplum arasında ki yarılmaların başladığı zemini meydana getirmektedir.

Hele bir de beraberinde hırsızlık, yolsuzluk, yalan, aldatma, nepotizm ile iç içelikleri halkın gözünde büyük bir yıkım meydana getirirken, toplumsal bir çözülmeyi, ahlaki erozyonu da sessiz bir onaya tabi tutmaktadır.

Din adamlarının kendilerine atfettikleri kutsallık ve beraberinde Eleştirel Düşünceye Kapalılık ve yine beraberinde din adamları ile dinsel kimliğe bürünmüş siyasilerin sorgulamayı dışlaması ( İtibardan tasarruf olmaz !), modern düşünceye kapalı kalması, toplumsal çözülme ama özellikle de gençler arasında dinden uzaklaşmaya sebep oluyor.

İşte tam burada toplumun kendi arası ve kuşaklar arası kopuşu ve değer erozyonunu hızlanmaktadır.

Toplumsal Sorunlara Yetersiz Yanıt ve yetersizlik!

Oysa gerek diyanetin ve gerekse tarikat, cemaat ve din adamlarının kadın hakları, adalet, çevre sorunları, yolsuzluk, hırsızlık, yağma, kamu düzeninde ki anormal bozukluklar gibi toplumsal meselelerde güçlü ve bağımsız bir dini tavır koymamaları gerekmektedir.

Koymamaları / koyamamaları, toplumun gözünde dini kurumların, dini derneklerin ve din adamlarının kimliksiz, etkisiz ve silik kişi ve kurumlara dönüşmesine, temelin ve harcın yıkılmasıyla birlikte koca bir ulus ve devletin çöküşü son hızla, sona doğru gidişini haykırmaktadır.

Sonuç

Din, toplum için güçlü bir sosyal örüme kaynağı olabilecekken; yanlış temsil, siyasallaşma ve ahlaki tutarsızlık yüzünden Türkiye’de ki sosyal çürüme, yıkıma doğru evrilmiş durumdadır.

TÜRKİYE’DE SOSYAL YAPIYI GÜÇLENDİRMEK İÇİN DİYANET VE DİN ADAMLARI NE YAPABİLİR?

1. Bağımsızlık ve Tarafsızlık

Diyanet, dini kurumlar, cemaat ve tarikarlar ve din adamları siyasetten bağımsız bir dini otorite olmalı, kendilerine yüklenmiş misyonu ama’sız, fakat’sız ve lakin’siz ve de ivedilikle devreye sokmalıdırlar.

Herkesin güven duyabileceği kurumlar ve kişiler olmalı ve tüm toplumsal kesimlere eşit mesafede durmalıdırlar.

2. Ahlaki Tutarlılık

Din adamları, söyledikleriyle yaşantıları arasında çelişki yaratmamalıdır.

Şeffaflık, hesap verebilirlik, sade yaşam tarzları ile topluma örnek olmakla birlikte toplumun önünde yer almalıdırlar.

3. Toplumsal Sorunlara Cesur Yaklaşım

Yolsuzluk, adaletsizlik, kadın-erkek eşitliği, çevre, hırsızlık, yağma, kamu düzeni gibi konularda basiret ve dirayet üzere olabilmeleri ve yüksek volümde bir itirazı ortaya koyabilmeleri için evvela siyasi otorite ile aralarına ciddi mesafeler koymakla birlikte şan, şöhret, servet ve şehvet ile asla ve kat’a ilişki kurmamalı, tertemiz kalabilmelidirler.

Gerçekten dinî ve ahlaki tavır sergilemeli, sessizlik değil, cesaret, adalet ve merhamet odaklı ses yükseltmelidirler.

4. Gençlerle Diyalog

Genç kuşakların sorgulamalarını bastırmak yerine anlamaya çalışmalı, iletişim kurmalı ve hatta en çok onların konuşmasına izin vermeli ve onların ortaya koyacakları her türlü agresif tutum dahil, sabırla ve çözüm odaklı yaklaşılmalıdır.

Özellikle ama özellikle inanç ve ifade özgürlüğüne saygı, dinin evrensel değerlerini modern dile tercüme etme, gelişen, değişen ve büyüyen dünyaya kalıcı, çözüm odaklı ve orjin yaklaşımlar sergilenmelidir.

5. Toplumsal Dayanışma ve Yardımlaşma

Vakıf, zekât, sadaka gibi geleneksel dayanışma kurumlarını çağın şartlarına uyarlayarak toplumsal örümeyi güçlendirebilirler. Toplanılan limitsiz paraların nerelere harcandığı şeffaf şekilde toplumla paylaşmak ve beraberinde taş ve beton yerine asıl ve asal olanın insan ve onun güvenliği, huzuru ve refahı olduğu bilincinin yeniden kuşanıldığı bir din ve din adamlarının işlevselliği, kanılmaz hal almıştır.

Eğer ahlaki tutarlılık + toplumsal sorumluluk + bağımsızlık birleşirse → sosyal örüme güçlenir, çözülme ve çürüme yerini, doğrulma ve toparlanma sürecine bırakır.

Ama siyasallaşma + lüks + sessizlik, korku ve din yerine dünyevileşme tercihi devam ederse → sosyal çürüme ve yok oluş, bir mukadderata dönüşür.

Türkiye ve toplum, çürümenin son safhasına gelmişken diyanetin, dini kurumlar ve din adamlarının burada ki veballeri ve hesap veremeyecekleri ve bunun çok ağır sonuçları olacağına bir kez daha dikkat çekiyor hakka, hukuka, ahlaka  adalete davet ediyorum.