Bu söz Zeytindalı Harekatı’na katılan bir askerin sözü. Henüz yirmilerinin başında olan asker şöyle konuştu, habercinin kendisine uzattığı mikrofona: “Biz diğerleri gibi değiliz. Biz hiçbir sivile zarar vermeyiz. El Bab’da da böyleydik. Gerektiğinde kendi canımızı ortaya koyduk, arkadaşlarımızı şehit verdik. Ama sivillere asla zarar vermedik. Terörist elbiselerinden arındırılmış, sivil kılığında köylü gibi dolaşıyorlar. Biz asla sivile zarar vermeyiz. İçimizde bir kuşku kaldığı takdirde daha dikkatli davranıyoruz. Elinde silah olmadan kesinlikle ateş etmiyoruz.”
Askerin konuşmalarından, yüzünden, hareketlerinden samimiyet ve masumiyet yansıyor. İşte bu vicdanı olanların sesidir.
Bir de konuşmalarından yalanlar, iftiralar, çirkinlik ve kötülükler yansıyanlar var. Onlar konuştu mu, mimiklerinden, yüzlerinden, tavır ve davranışlarından samimiyetsizliği okuyabiliyorsunuz. Bu da vicdanını yitirmiş olanların sesidir.
Öyle bir savaş ki, vicdanlılar ile vicdansızların savaşı. Merhameti kuşananlar ile merhameti unutanların mücadelesi.
Vicdan; insanın sahip olduğu, insanı insan yapan en önemli güçtür.
Vicdanı olmayan adamdan korkarım. Ne zaman, ne yapacağını kestiremezsiniz.
İnsan vicdanını yitirmeyi görsün. Gözü kararır; işlemeyeceği suç, atmayacağı iftira, söylemeyeceği yalan, yapmayacağı zulüm kalmaz.
Aslında insan vicdanı kadar insandır.
Vicdanını yitiren insan insanlıktan çıkmış, başka canlılar grubuna dahil olmuştur.
Vicdansızlar çirkin emellerine masumları, sivilleri, çocukları maske yaparlar; vicdanlı insanlar ise kötü emelleri boşa çıkarmaya gayet eder, sivillere zarar gelmemesi, çocukların burnunun kanamaması için yeri gelir canını verirler.
Vicdansızlar “Sivillere saldırıyorlar, zulmediyorlar” diye iftira atarlar; vicdanlı insanlar sivillerin kılına zarar gelmemesi için önlem üzerine önlem alırlar.
Vicdansızlar haksızlık yapmaktan çekinmezler; vicdanlı insanlar haksızlık yapmamak için kılı kırk yararlar.
Vicdansızlar öldürmek için yaşarlar; vicdanlı insanlar yaşatmak için ölürler.
Vicdansızlar imkânlarını zulmetmek için kullanırlar; vicdanlı insanlar zulmetmemek için imkânlarını seferbere ederler.
Vicdansızlar kirli emelleri için her türlü iç ve dış desteğe tutunurlar; vicdanlı insanlar önce Allah’a ve imanlarına, sonra milletin duasına yaslanırlar.
Vicdansızlar uluslar arası kamuoyu nezdinde haklı çıkmak için haksızlıklarını örterler; vicdanlı insanlar ise haklılıklarını göğüslerinin gere gere savunurlar.
Şehit haberleri ile birlikte, onların vasiyetleri de birbir çıkıyor. Okunduğunda vicdanların sızlamaması, gözlerin yaşarmaması mümkün değil.
Şehit Musa Özalkan çocuklar için anaokulu yapılmasını vasiyet etmişti.
Afrin şehidi Sergen Pamukçu şunları yazmış abisine, son vasiyeti olarak: “Olur da şehadet nasip olursa, ... tazminatla anamı babamı hacca gönder, babamın borcunu kapat, sen de evlen. Helali hoş olsun.”
Afrin şehidi Ömer Bilal Akpınar arkadaşına bıraktığı vasiyetinde 3 aylık eşi ve ailesine sesleniyordu, duygu dolu yazısında: “Anneme, babama, kardeşime, Nur’a söyleyin üzülmesinler kesinlikle, hayatlarının geri kalanını rahat geçirsinler. Anneme o istediği evi alsınlar. Dua etsin arada bir. Üzülmekle hayatını bitirmesin. Babam da, Beyza da haklarını helal etsin üzülmesinler. Nur’a söyleyin ben ona doyamadım. Ama eğer gidersem hakkını helal etsin. Üzülmesin, öbür tarafta birbirimize kavuşacağız inşallah. ... Hakkınızı helal edin.”
Bu kadar hayat dolu insanların sivilleri hedef alması, sivilleri öldürmesi mümkün mü? Bu yalanı ortaya atanlar ve yayanlar samimi değiller.
Bu vasiyeti bırakan gençler insanlığın vicdanını, merhameti temsil ediyorlar. Onlara kurşun sıkanlar, kurşun sıkanların eline silah verenler neyi temsil ediyorlar?