Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. Ersoy Önder

Dr. Ersoy Önder  |  BERLİN

ersoyonder@gau.edu.tr

YAZARIN TÜM YAZILARI

Lozan, Kopuş ve Süreklilik

İstanbul, Fatih Sultan Mehmet tarafından 29 Mayıs 1453’te fethedildi. Ancak, Osmanlı İmparatorluğu ve İtilaf Devletleri arasında imzalanan Mondros Mütarekesi ile Birinci Dünya Savaşı'nın bu ülkeler arasında sona erdiğinin ilan edilmesinin ardından, İstanbul bu defa işgal edildi. 

İşgal, önce 13 Kasım 1918’de, sonra da, 16 Mart 1920'de olmak üzere iki kez gerçekleşti.

Bugün milletçe 98’inci yılını kutladığımız, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması sonrasında, 23 Ağustos 1923'ten itibaren, İtilaf kuvvetleri İstanbul'dan ayrılmaya başladı. 

Son İtilaf birliği, 4 Ekim 1923 günü, Dolmabahçe sarayı önünde düzenlenen bir törenle Türk bayrağını selamladı ve şehri terk etti.

6 Ekim 1923'te ise Şükrü Nail Paşa komutasındaki 3’üncü Kolordu, ki şu anda karargahı Maslak’ta bulunmaktadır, İstanbul'a girdi ve işgal resmen sonlandı. 

İşgal 4 yıl 10 ay 23 gün sürdü. Her yılın 6 Ekim'i böylece İstanbul'un kurtuluş günü olarak belirlendi ve kutlanmaya başlandı.

Yani, 29 Mayıs fetih, 6 Ekim ise kurtuluş günüdür İstanbul için. Her ikisi de özel ve önemlidir. Birini önemli, diğerini önemsiz yapmaya kalkmak abesle iştigaldir. 

Şimdi; Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bugün 98’inci yıldönümünü kutladığımız Lozan Antlaşması ile temeli atılan ve kendisinden önceki Osmanlı İmparatorluğu’nun devam eden ülkesi niteliğindedir. O yüzden, Osmanlı’nın borçlarını Türkiye ödemiştir. Her ikisinin de bayrakları benzerdir. Önceki ülkenin başkenti, yani İstanbul, yenisinin toprakları içerisindedir. Diğer devletlerin uluslarası kabulünü de eklediğimizde, Türkiye’nin Osmanlı’nın devamı olduğu ve sürekliliği ortadadır. Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapatılması ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılış sürecinde yaşananlar da bu sürekliliği destekler mahiyettedir. Ağnam vergisi ile ilgili görüşmeler, ilkinin son, ikincisinin ise ilk kanun görüşmeleridir ki, bu örnek de sürekliliği açıklar.

Öte yandan, hukuk ve yeni yönetimi, devrimleri ve lideri ile artık yeni bir devletin kurulduğu, bu yeni devletin eskisinden çok farklı temel niteliklere sahip olduğu, eskisinin artık yıkıldığı ve yok olduğu da ayrı bir gerçektir. 

Yani, hem bir kopuş, hem de bir süreklilik söz konusudur. 

Her ikisi birliktedir. Sadece kopuşu öne çıkarmak da, sadece sürekliliği vurgulamak da doğru değildir.

Hal böyle iken, bazı kesimlerin sadece Osmanlı’nın sürekliliğini öne çıkarması, kopuşu yok sayması; bazı kesimlerin ise Osmanlı ve tarihini yok sayması, hem süreklilik, hem kopuş felsefesinin içselleştirilemediğinin bir göstergesidir.

Osmanlı’yı yok sayan, kopuş taraftarları da; Osmanlı’ya özenen süreklilik taraftarları da diğer tarafın hassasiyetlerine özen göstermedikçe, olması gereken birlik ve beraberlikte sorunlar oluşmaktadır.

Bu birlikteliğin bir türlü gerçekleşmemesi ise, Türkiye’nin muassır medeniyetler seviyesine ulaşmadaki engellerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu birliktelik, ancak ve ancak, her iki fikre saygı duyan, hassasiyet gösteren, birini, ötekine üstün görmeyen, yani ötekileştirmeyen, özgürlükçü ve demokrat siyaset anlayışı ile söz konusu olabilir.