Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. Ersoy Önder

Dr. Ersoy Önder  |  BERLİN

ersoyonder@gau.edu.tr

YAZARIN TÜM YAZILARI

Kavakçı’dan Gergerlioğlu’na

HDP milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun vekilliğinin düşürülmesi ve Meclis’te yaşanan olaylar, 22 yıl önce yaşanan başka bir önemli olayı, Merve Kavakçı hadisesini hatırlattı bana. 

Şöyle biraz geriye gidelim ve TBMM'de yaşanan o enterasan ve ses getiren olayı bir kez daha hatırlayalım. 

Bundan 22 yıl önce 1999'da, kapatılan Refah Partisi’nin yasaklı lideri Necmettin Erbakan'ın yakın arkadaşı Prof. Dr. Ziya Kavakçı'nın kızı olan Merve Kavakçı, 18 Nisan 1999 seçimlerinde İstanbul 1’inci Bölge dördüncü sıradan Fazilet Partisi (FP) milletvekili adayı oldu.

Başörtülü Merve Kavakçı, o dönemde Yüksek Seçim Kurulu'nun izniyle aday olabildi, seçim sonrasında da gerekli oyu kazanarak, mazbatasını aldı.

Kavakçı, vekil statüsünü resmen kazanmak için gerekli tüm bürokratik işlemleri yaptırdı ve TBMM'ye kaydoldu. Ancak kaydolurken, Meclis albümü için başörtüsüyle fotoğraf çektirmedi. Yemini ise başörtülü yapacağını beyan etti. O dönemde kamusal alanda başörtüsü yasağı vardı.

O dönemin FP Genel Başkanı Recai Kutan da Kavakçı'ya sahip çıkarak, "Nasıl isterse öyle hareket edecektir" dedi.

Başörtülü vekil tartışmaları sürerken Kavakçı, yemin töreninden önce kalabalık bir destekçi grubuyla birlikte TBMM'ye gitti.

3 Mayıs 1999'da TBMM'deki yemin töreninde, yemin sırası Kavakçı'dan önce olan MHP'li başörtülü milletvekili Nesrin Ünal, başını açarak yemin etti ve Genel Kurul'dan büyük alkış aldı.

Kavakçı ise, yemin töreninin ortasında Meclis Genel Kurul Salonu'na başörtüsüyle girince, Genel Kurul bir anda karıştı. FP sıralarından Kavakçı'nın salona girişi sırasında alkış koparken, DSP'li vekiller ise ellerini sıra kapaklarına vurarak protesto ettiler. MHP, ANAP ve DYP'liler ise olaya seyirci kalmayı tercih etti.

Kavakçı, yanında bir başka kadın FP Milletvekili, Nazlı Ilıcak'la birlikte partisi için ayrılan milletvekili sırasına oturdu.

Bu duruma, DSP Genel Başkanı ve Başbakan Bülent Ecevit, Milli Eğitim Bakanı Metin Bostancıoğlu ve Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk bizzat müdahale etti. Üçlü, kürsüye giderek oturumu yöneten geçici başkan Ali Rıza Septioğlu'ndan Kavakçı'yı dışarı çıkarmasını istediler. Ancak Septioğlu, Bakan Türk'ün, 'Laik Cumhuriyete yakışmıyor' uyarısına 'Laiklik Cumhuriyetle ne alakası var?' diyerek Kavakçı'yı dışarı çıkarma eğilimi göstermedi.

DYP'li Meclis eski Başkanvekili Kamer Genç de kürsü önüne gelerek Septioğlu'nu uyardı. Ancak Septioğlu elindeki Meclis İçtüzüğü'nü göstermekle yetindi.

Meclis'i yöneten geçici Başkan Septioğlu'nun Kavakçı'yı çıkarmaması üzerine, Başbakan Ecevit "usül konuşması" yapma talebinde bulundu. Ecevit, FP'lilerin protestosu altında kürsüye yürüdü ve elinde daha önce hazırladığı bir metinden şunları okudu:

'Türkiye'de özel yaşamda kadınların giyim kuşamına, başörtüsüne kimse karışmıyor. Ancak burası özel yaşam alanı değildir. Devletin gelenek ve kurallarına burada görev yapanlar uymak zorundadır. Burası devlete meydan okunacak yer değildir. Lütfen bu hanıma haddini bildiriniz.'

Ecevit'in konuşmasının hemen ardından DSP'li kadın milletvekilleri el ele tutuşarak kürsüyü çevrelediler. Başkan Septioğlu oturuma 15 dakika ara verdi.

Bunlar olurken bazı milletvekilleri Kavakçı'nın yanına giderek dışarı çıkması ricasında bulundu. Ancak Kavakçı'yı salona beraberinde getiren ve yanına oturtan FP İstanbul milletvekili Nazlı Ilıcak, 'Hayır çıkmayacak. Oturacak. Yemin de edecek' diyerek gelen telkinlere sert tepki gösterdi.

DSP'liler de kürsü etrafında toplanarak alkışla 'Dışarı' diye tempo tutmaya başladı.

Sonuçta, Kavakçı yemin etmeden Genel Kurul salonundan ayrıldı.

Kavakçı o gün yemin edemedi ancak resmen "seçilmiş milletvekili" statüsü de devam etti. Ancak bu arada, Kavakçı'nın 5 Mart 1999 tarihinde yemin ederek ABD vatandaşı olduğu, vatandaşlık konusundaki bu yeni durumunu da resmen Türkiye Cumhuriyeti'ne bildirmediği ortaya çıktı.

Bunun üzerine Ağustos 1999'da dönemin DGM cumhuriyet başsavcısı Nuh Mete Yüksel, Kavakçı'nın milletvekili dokunulmazlığının kaldırılması için fezlekeyi TBMM Adalet Bakanlığına gönderdi.

Fezleke sonucunda Kavakçı'nın dokunulmazlığı kaldırıldı ve Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı. Böylece milletvekilliği de resmen düşmüş oldu. 

Kavakçı, 3 Temmuz 2017’de Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararı ile yeniden T.C. kimliğine kavuştu ve Türkiye’nin Kuala Lumpur Büyükelçisi oldu, halen de bu görevine devam ediyor. 

Bu arada bir başka ilginç bilgi de, 2010-2016 yılları arasında Merve Kavakçı’yla evli olan kişinin, Saadet’ten CHP’ye yeni katılan İstanbul milletvekili Cihangir İslam olması. 

Merve Kavakçı'nın, ilk eşinden olan ve ABD'de yaşayan kızı Mariam Kavakçı da Cumhurbaşkanı danışmanı oldu ve o da halen görevine devam ediyor.

Bu kısa bilgilendirmeden sonra biraz yoruma geçelim. 

Kavakçı’nın 22 yıl önce yaptığı bu davranış ve yarattığı mağduriyetin sonucunda neler oldu, bir bakalım.

Kavakçı’nın temsil ettiği zihniyetin azıcık dönüşmüş hali, yani AKP, 2002 yılında tek başına iktidara geldi ve 19 yıldır da ülkeyi yönetmeye devam ediyor. DSP, ANAP ve DYP ise, tabela partileri durumuna düştü, yüzde değil binde değerlerinde oy potansiyeline indiler.

Şimdi, bugün, birçoğumuz farkında olmasak da, benzer bir mağduriyet durumuyla karşı karşıyayız. Gergerlioğlu’nun Meclis’ten ayrılmaması, demokrasi nöbeti olarak adlandırdığı gecelerini Meclisteki odasında geçirmesi, üstüne de HDP ile ilgili kapatma davası açılması, HDP destekçilerinin konsolidasyonunu sağlayacaktır. 

Neticede, Kavakçı’dan Gergerlioğlu’na, neredeyse çeyrek yüzyıllık Türkiye siyasetinde geldiğimiz nokta, değişen hiç bir şeyin olmamasıdır. Kavakçı’nın başına gelenlerden sonra neler olduğu ortada. 

Gergerlioğlu olayı ve HDP’nin kapatılması ile yaratılan mağduriyet, onların temsil ettiği zihniyeti zayıflatmaz, tam tersine bu sefer de bu politik düşüncenin, tek başına olamasa da iktidara ortak olmasının önünü açabilir. Tabii ki HDP’nin veya onun yerini alacak siyasi oluşumun terörle arasına mesafe koyamama paradoksunu aşması koşuluyla.

İktidar, yaptığı bu son hamleyle, HDP seçmeninin sandığa gitmeyeceğini ve bunun Cumhur ittifakına avantaj sağlayacağını düşünmektedir. Gerçekten de, HDP seçmeni devreye girmezse, anketler Cumhur ittifakının, Millet ittifakından daha fazla oy alacağını ve böylece Cumhur ittifakı adayı Sayın Erdoğan’ın yeniden seçilebileceğini göstermektedir. Ama derinde görülemeyen başka gerçekler de söz konusudur. Birincisi; HDP’nin kapatılma sürecinin başlatılmasıyla, önümüzdeki ilk seçimde Erdoğan’ın ikinci turda HDP seçmeninden oy alma şansı neredeyse sıfırlanmıştır. İkincisi ise, Andımızın kaldırılması ile Türk milliyetçilerinin çoğunlukla ikinci tur tercihinin de Erdoğan yanlısı olmayacağı gerçeğidir. Bunlara; Merkez Bankası Başkanının sürekli değiştirilmesi bağlamında bir türlü dümen tutmayan ekonomi yönetimini ve kamuoyunun yoğun tepkisini çekmesi muhtemel İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi de eklediğimizde, yapılmaya çalışılanla gerçekleşecek olan çok farklı olabilir. 

Sonuç olarak; Danışman Mariam Kavakçı bu duruma ne der bilemiyorum ama, birinin Sayın Cumhurbaşkanı’na “Dimyat’a pirince giderken, eldeki bulgurdan olmak” atasözünü hatırlatması gerekir.