Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. Ersoy Önder

Dr. Ersoy Önder  |  BERLİN

ersoyonder@gau.edu.tr

YAZARIN TÜM YAZILARI

60 Yıllık Tartışma

27 Mayıs 1960 darbesinin 60’ncı yıl dönümünde, adı sadece o darbede değil, tüm darbelerde sıkça anılan Yassı ada, yeni tesisleri ve yeni ismi Demokrasi ve Özgürlükler adası olarak, hizmete açıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP Genel Başkanı Bahçeli ve üst düzey bürokratların katıldığı törende muhalefet parti liderleri yoktu. 

Herhalde davet edilmemişlerdi. 

Sadece onlar değil, Demokrat Parti yöneticilerinin yargılandığı Yassıada yargılamalarında, aralarında eski meclis başkanı Bekir Refik Koraltan’ın da bulunduğu 18 eski milletvekilinin avukatlığını yapan Hüsamettin Cindoruk da açılışa davet edilmemişti anlaşılan.

Keşke, milli mutabakatla bir tören yapılabilseydi, ama olmadı.

Dönelim 27 Mayıs 1960’a ve 3 siyasetçinin idama mahkum edilmesine.

27 Mayıs, Türk demokrasi tarihinde, çok partili hayata geçiş sonrası yaşanan ilk askeri darbeydi. 

Suçları ne olursa olsun, bir Başbakan ve iki bakanın idam edilme yanlışlığı, 27 Mayıs’ın ve sonrasında kimileri tarafından oldukça özgürlükçü olarak değerlendirilen, 1961 Anayasa’nın önüne geçmiştir.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesinden bir gün sonra, Adnan Menderes, 17 Eylül 1961'de, saat 13:21'de idam edildi.

Peki, Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?

1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,
2- 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek, yani azınlıkları tasfiye etmek,
3- Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halkın üzerine ateş açtırmak,
4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,
5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,
6- Halkı “Demokrat İzmir” gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek,
7- Kırşehir'i (DP'ye oy vermediği için) haksız olarak ilçe yapmak,
8- Yargı bağımsızlığını ihlal etmek,
9- Tahkikat Komisyonu'nu kurmak ve olağanüstü yetkilerle donatmak,
10- CHP'nin mallarına "haksız" yere el koydurmak.

Bunlar idam cezası için yeterli mi?

Aslında hiçbir suçun cezası idam olamaz, sonuçta Allah’ın verdiği canı, kulun alması, ne olursa olsun kabul edilemez. 

İdam cezasına tamamen karşı olan biri olarak, hep aklıma, ya hata yapılırsa diye gelir ve suça uygun hapis cezası yeterlidir diye düşünürüm.

Bu çerçeveden baktığımda, üç önemli politik aktörün idam edilmesi, ne hata yapmış olurlarsa olsunlar, yanlış olmuştur. 

İdam kararını onaylayan Milli Birlik Komitesi üyesi iki orgeneral, Orgeneral Cemal Gürsel ve Orgeneral Fahri Özdilek, idama hayır oyu vermişlerdir. İki orgeneral, bir tuğgeneralin hayır oyu vermesi yeterli olmamış, 9’a karşı 13 oy ile ceza onaylanmıştır. 27 Mayıs 1960’da askerin yönetime el koyduğunu radyodan tüm halka duyuran Albay Alparslan Türkeş ise, bu komitenin bir üyesi değildi ve idama karşı çıkmıştı.

Keşke Menderes de idama karşı olsaydı. 

İktidarı döneminde, idam cezasını kaldırsaydı. 

Maalesef, 1951-1960 yılları arasında Menderes, 43 kişinin idam kararına imza atmış ve hepsi de gerçekleşmiştir.

İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955'te casusluk suçundan idam edilen, eski asker, bahriyeli Hayati Karaşahin'dir. 

İnfazı, Ankara Samanpazarı'nda, babalarının ellerinden tutan çocukların gözü önünde, halka açık olarak yapılmıştır.

Son arzusu sorulduğunda, “Masumum” diye bağırmıştır.

Suçu, Rusya için casusluk yapmaktı.

Menderes'in başka suçları var mıydı derseniz,Yassıada yargılamalarında gündeme gelmeyen konulara bakmak gerekmektedir. 

ABD'nin tepkisinden çekindiği iddia edilen Cemal Gürsel hükümetinin gündeme getirmediği, ancak o dönemde öne çıkan konulara bir göz atalım. 

1- 1951 yılında Menderes hükümeti, ABD’ye destek için Kore Savaşı'na asker göndermiştir. Burada önemli olan, yurt dışına asker göndermek ve/veya herhangi bir ülkeye savaş açmak için TBMM’den yetki alınmamış olmasıdır. Komünizmle mücadele politikası çerçevesinde, ABD çıkarlarına hizmet edilmiş ve bine yakın vatan evladı Kore'de şehit olmuş, çok daha fazlası ise yaralanmıştır.

2- 1952 yılında NATO'ya girilmiş ve bu örgütün isteği doğrultusunda, komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurulmuştur. 

3- 1954 yılında yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verilmiştir.

4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirilmiş veya ekonomik olmadıkları için kapatılmıştır. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları ile Eskişehir tank fabrikası Menderes döneminde, NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle, kapatılmıştır. 

5- Cezayir’in, emperyalizme karşı kurtuluş savaşı mücadelesinde, Menderes, emperyalist Fransa'yı desteklemiştir.

6- 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm edilmiştir.

7- "Tahkikat Komisyonu" kurulmuş, 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon, hem suçlama, hem de yargılama hakkına sahip olmuştur. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasaklamıştır.

8- İsmet İnönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verilmiştir.

9- Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde, polisin açtığı ateş sonucu ölmüştür. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarılmıştır.

10- Hukuk'un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker ile birlikte bir çok hakim, görülen lüzum üzerine emekliye sevk edilmiştir. Aslında Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950'de, Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere, tümü üst düzey komuta kademesindeki 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etmiştir.

1950-1960 dönemi, çok partili sisteme geçen demokrasimizin enterasan bir dönemidir. 

Yeni doğan bir bebeğin tüm şımarıklıklarını bünyesinde barındıran bu dönemle ilgili tartışmalar, bugün dahi tüm hızıyla devam etmektedir. 

Birbirine tahammül edebilen, haksız suçlamalarla birbirini cezalandırmaya kalkmayan, hukukun üstünlüğüne inanan, medyası özgür, her konuda çağdaş medeniyet seviyesine yükselmiş, demokrasi, özgürlük ve insan haklarında parmakla gösterilen bir ülke olmamız dileğiyle, Nazım Hikmet'in dönemi anlatan bir şiiri ile bitirelim konuyu.

DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki gözünüzle bakarsınız,
iki kurnaz,
iki hayın,
ve zeytini yağlı iki gözünüzle
Bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize.
Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki elinizle okşarsınız,
iki tombul,
iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadalı saçlarınızı,
dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin.
İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,
iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,
iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,
ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır.
Benim gözlerimin ikisi de yok.
Benim ellerimin ikisi de yok.
Benim bacaklarımın ikisi de yok.
Ben yok'um.
Beni, Üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey.
Elleriniz itti beni ölüme,
vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.
Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.
Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,
ölüler otomobilden hızlı gider,
kör gözlerim,
kopuk ellerim,
kesik bacaklarımla peşinizdeyim.
Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,
göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum,
alacağım da...
25 Haziran 1959