Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Dr. Ersoy Önder

Dr. Ersoy Önder  |  BERLİN

ersoyonder@gau.edu.tr

YAZARIN TÜM YAZILARI

27 Mayıs 1960

 

Türk demokrasi tarihinde, çok partili hayata geçiş sonrası yaşanan ilk askeri darbenin tarihidir 27 Mayıs.

Demokrasinin içselleşememesi neticesinde, sonrasında pişmanlıkla anılacak idam cezaları ile neticelenmiş bir askeri müdahaledir 27 Mayıs.

Suçları ne olursa olsun, bir Başbakan ve iki bakanın idam edilme yanlışlığı, 27 Mayıs’ın ve sonrasında kimileri tarafından oldukça özgürlükçü olarak değerlendirilen, 1961 Anayasa’nın önüne geçmiştir.

Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan’ın idam edilmesinden bir gün sonra, Adnan Menderes, 17 Eylül 1961'de, saat 13:21'de idam edilmiştir.

Peki, Adnan Menderes neyle suçlanmıştı?

1- Örtülü ödenek paralarını zimmetine geçirmek,

2- 6-7 Eylül Olayları'na önceden haberi olduğu halde müdahale etmemek, yani azınlıkları tasfiye etmek,

3- Kanuna aykırı olarak üniversite basmak ve halkın üzerine ateş açtırmak,

4- Bazı muhalefet milletvekillerinin ve muhalefet liderinin seyahat özgürlüğünü kısıtlamak,

5- Devlet radyosunu siyasi çıkarları için kullanmak,

6- Halkı “Demokrat İzmir” gazetesinin matbaasını tahrip etmeye teşvik etmek,

7- Kırşehir'i (DP'ye oy vermediği için) haksız olarak ilçe yapmak,

8- Yargı bağımsızlığını ihlal etmek,

9- Tahkikat Komisyonu'nu kurmak ve olağanüstü yetkilerle donatmak,

10- CHP'nin mallarına "haksız" yere el koydurmak.

Bunlar idam cezası için yeterli mi?

Aslında hiçbir suçun cezası idam olamaz, sonuçta Allah’ın verdiği canı, kulun alması, ne olursa olsun kabul edilemez. 

İdam cezasına tamamen karşı olan biri olarak, hep aklıma, ya hata yapılırsa diye gelir ve suça uygun hapis cezası yeterlidir diye düşünürüm.

Bu çerçeveden baktığımda, üç önemli politik aktörün idam edilmesi, ne hata yapmış olurlarsa olsunlar, yanlış olmuştur. 

İdam kararını onaylayan Milli Birlik Komitesi üyesi iki orgeneral, Orgeneral Cemal Gürsel ve Orgeneral Fahri Özdilek, idama hayır oyu vermişlerdir. İki orgeneral, bir tuğgeneralin hayır oyu vermesi yeterli olmamış, 9’a karşı 13 oy ile ceza onaylanmıştır. 27 Mayıs 1960’da askerin yönetime el koyduğunu radyodan tüm halka duyuran Albay Alparslan Türkeş ise, bu komitenin bir üyesi değildi ve idama karşı çıkmıştı.

Yassıada davalarında toplam 587 kişi yargılanmış, 15 ölüm, 31 müebbet hapis, 418 çeşitli sürelerle değişen hapis cezası olmak uzere toplam 464 kişi hüküm giymiş, yargılananlardan 123 kişi beraat etmiştir. 15 ölüm cezasından Dönemin Cumhurbaşkanı ve Atatürk Döneminin son Başbakanı Celal BAYAR yaş haddinden dolayı olmak uzere, Başbakan Adnan Menderes, Dışışleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan dışındaki mahkûmların cezaları Milli Birlik Komitesi tarafindan müebbet hapse çevrilmiştir.

Keşke Menderes de idama karşı olsaydı. Kendi iktidarı döneminde, idam cezasını kaldırsaydı. 

Maalesef, 1951-1960 yılları arasında Menderes, 43 kişinin idam kararına imza atmış ve hepsi de gerçekleşmiştir.

İdamların en dramatik olanı ise, 14 Nisan 1955'te casusluk suçundan idam edilen, eski asker, bahriyeli Hayati Karaşahin'dir. 

İnfazı, Ankara Samanpazarı'nda, babalarının ellerinden tutan çocukların gözü önünde, halka açık olarak yapılmıştır.

Son arzusu sorulduğunda, “Masumum” diye bağırmıştır.

Suçu, Rusya için casusluk yapmaktı.

Menderes'in başka suçları var mıydı derseniz, Yassıada yargılamalarında gündeme gelmeyen bazı konulara da bakmak gerekir. 

ABD'nin tepkisinden çekindiği iddia edilen Cemal Gürsel hükümetinin gündeme getirmediği, ancak o dönemde öne çıkan konulara bir göz atalım. 

1- 1951 yılında Menderes hükümeti, ABD’ye destek için Kore Savaşı'na asker göndermiştir. Burada önemli olan, yurt dışına asker göndermek ve/veya herhangi bir ülkeye savaş açmak için TBMM’den yetki alınmamış olmasıdır. Komünizmle mücadele politikası çerçevesinde, ABD çıkarlarına hizmet edilmiş ve bine yakın vatan evladı Kore'de şehit olmuş, çok daha fazlası ise yaralanmıştır.

2- 1952 yılında NATO'ya girilmiş ve bu örgütün isteği doğrultusunda, komünizme karşı gayri-nizamı harp yapacak Seferberlik Tetkik Kurulu, daha sonraki adıyla Özel Harp Dairesi kurulmuştur. 

3- 1954 yılında yabancılara petrol arama ve çıkarma izni verilmiştir.

4- Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları Menderes döneminde özelleştirilmiş veya ekonomik olmadıkları için kapatılmıştır. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları ile Eskişehir tank fabrikası Menderes döneminde, NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle, kapatılmıştır. 

5- Cezayir’in, emperyalizme karşı kurtuluş savaşı mücadelesinde, Menderes, emperyalist Fransa'yı desteklemiştir.

6- 1954-1958 yılları arasında 238 gazeteci iktidara karşı yazılar yazmak suçundan mahkûm edilmiştir.

7- "Tahkikat Komisyonu" kurulmuş, 15 DP milletvekilinden oluşan komisyon, hem suçlama, hem de yargılama hakkına sahip olmuştur. Komisyon 5 kişiden fazla yan yana yürümeyi bile yasaklamıştır.

8- İsmet İnönü'ye 12 oturum meclisten men cezası verilmiştir.

9- Turan Emeksiz hükümete karşı İstanbul Üniversitesi'nde düzenlenen bir protesto mitinginde, polisin açtığı ateş sonucu ölmüştür. Hüseyin Onur ise sol bacağı kesilerek kurtarılmıştır.

10- Hukuk'un üstünlüğünü savunan Yargıtay Başkanı Bedri Köker ile birlikte bir çok hakim, görülen lüzum üzerine emekliye sevk edilmiştir. Aslında Menderes hükümeti, ordu darbe yapacak gerekçesiyle daha 6 Haziran 1950'de, Genelkurmay Başkanı Nafiz Gürman olmak üzere, tümü üst düzey komuta kademesindeki 15 general ve 150 albayı re'sen emekliye sevk etmiştir.

11- 27 Ekim 1957’deki seçimlerde yaşananlar da oldukça ilginçtir. Seçimin saat 17.00’de biteceği açıklanmışken, saat 14.30’da devletin tek radyosu tarafından, yani oy sayma değil oy verme işlemleri devam ederken, DP’nin kazandığı iller açıklanmaya başlanmıştır. Dönemin CHP lideri İsmet İnönü, Devlet Bakanı Fatin Rüştü Zorlu’yu telefonla arayarak: “Sizden bu suçun işlenmesine engel olmanızı talep ediyorum.” demiş, Bakan Zorlu, Adnan Menderes’e gitmiş, İnönü’nün söylediklerini aktarıp radyo yayınının durdurulmasını istemiştir. Menderes bu haklı talebe sert çıkmış: “Radyo, sonuçları açıklamaya devam etsin!” demiştir. CHP, bu kez Yüksek Seçim Kuruluna başvurmuş ve radyo yayını durdurulmuştur. Ancak atı alan Üsküdar’a geçmiştir bir kez. Kimi CHP’liler, “DP kazandı” diye sandığa gitmemiştir. 

12- Aynı seçimde radyoevinden yabancı gazetecilere, “İsmet İnönü’nün yazılı açıklaması” diye bir kâğıt verilmiştir. Sözde İnönü, “Seçimi kaybettik, en fazla 120 milletvekili çıkarabiliriz” demişti. BBC’den France Press’e kadar yabancı gazeteciler haberi doğrulatmak için İnönü’nün yanına gidince şaşıran sadece yabancı gazeteciler değil, İnönü’nün kendisi de olmuştu. Çok partili demokrasiye geçişine pişman olup olmadığı bilinmez elbet ama İnönü’nün ülkesi adına utandığını yazar tarihçiler. Devlet, yalan söylemekle kalmıyor, yalan belge düzenliyordu. 

13-Yine aynı seçimde, İsmet İnönü’nün isimlendirmesiyle “kütük marifeti” diye bir husus tartışılıyordu. Seçmen kütükleri hazırlanırken, bazı CHP’li seçmenler kütükten yok edildi. Yerlerine DP’li seçmenlerin adı, hem de birkaç kütükte yer aldı. Yani bir DP’li birkaç sandıkta oy kullandı. DP, kurduğu seyyar ekiplerle bu seçmenlerini sandık sandık taşıdı. Seçime “iyi organize” olmuşlardı, organize işler konusunda marifetliydiler. CHP’li kimi seçmenler kütükte isimlerini göremeyince oy kullanamadan evlerine döndü. 

14- 1957 seçiminde yaşanan bir diğer ilginç olay ise, Gaziantep’te 27 Ekim gecesi seçimi CHP’nin 700 oy farkla kazandığı ilan edilmesinden sonra yaşananlardır. DP’nin gazetesi “Zafer” dahi bu sonucu yazmasına rağmen, ertesi gün köylerden “sayılmamış, unutulmuş oylar” getirilmiş ve bin kadar oyla seçimi bu kez DP’nin kazandığı açıklanmıştır. CHP’liler haklı olarak İl Seçim Kuruluna itiraz etmiş ve itiraz kabul edilmiş, oylar, tutanaklar, gerekli belgeler adliye binasına götürülmüştür. Tam ertesi gün yani pazartesi inceleme başlayacakken o gece adliye binası yanmış, bütün oylar yok olmuş ve DP’nin galibiyeti resmiyet kazanmıştır.

1950-1960 dönemi, çok partili sisteme geçen demokrasimizin işte böyle enterasan bir dönemidir. 

İktidarın, her istediğini yapabilecek hukuk tanımaz bir gücü olduğunu sanması, ülkenin lastik gibi gerilmesine sebep olmuştur.

Yeni doğan bir bebeğin tüm şımarıklıklarını bünyesinde barındıran bu dönemle ilgili tartışmalar, bugün dahi tüm hızıyla devam etmektedir. 

Birbirine tahammül edebilen, haksız suçlamalarla birbirini cezalandırmaya kalkmayan, hukukun üstünlüğüne inanan, medyası özgür, her konuda çağdaş medeniyet seviyesine yükselmiş, demokrasi, özgürlük ve insan haklarında parmakla gösterilen bir ülke olmamız dileğiyle, Nazım Hikmet'in dönemi anlatan bir şiiri ile bitirelim konuyu.

 

DİYET

Gözlerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki gözünüzle bakarsınız,

iki kurnaz,

iki hayın,

ve zeytini yağlı iki gözünüzle

Bakarsınız kürsüden Meclis'e kibirli kibirli ve topraklarına çiftliklerinizin ve çek defterinize.

Ellerinizin ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki elinizle okşarsınız,

iki tombul,

iki ak, vıcık vıcık terli iki elinizle okşarsınız pomadalı saçlarınızı,

dövizlerinizi, ve memelerini metreslerinizin.

İki bacağınızın ikisi de yerinde, Adnan Bey,

iki bacağınız taşır geniş kalçalarınızı,

iki bacağınızla çıkarsınız huzuruna Eisenhower'in,

ve bütün kaygınız iki bacağınızın arkadan birleştiği yeri halkın tekmesinden korumaktır.

Benim gözlerimin ikisi de yok.

Benim ellerimin ikisi de yok.

Benim bacaklarımın ikisi de yok.

Ben yok'um.

Beni, Üniversiteli yedek subayı, Kore'de harcadınız, Adnan Bey.

Elleriniz itti beni ölüme,

vıcık vıcık terli, tombul elleriniz.

Gözleriniz şöyle bir baktı arkamdan ve ben al kan içinde ölürken çığlığımı duymamanız için kaçırdı sizi bacaklarınız arabanıza bindirip.

Ama ben peşinizdeyim, Adnan Bey,

ölüler otomobilden hızlı gider,

kör gözlerim,

kopuk ellerim,

kesik bacaklarımla peşinizdeyim.

Diyetimi istiyorum, Adnan Bey,

göze göz, ele el, bacağa bacak, diyetimi istiyorum,

alacağım da...

25 Haziran 1959

 

Son not: Dönemi daha detaylı merak edenler için Prof. Dr. Ulvi Keser’in, “Adnan Menderes ve Kıbrıs’ta Menderes’in Gestapoları” isimli kitabını okumanızı tavsiye ediyorum.