Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Türker Ertürk

Türker Ertürk  |  BERLIN

erturkturker@gmail.com

YAZARIN TÜM YAZILARI

BEN CUMHURBAŞKANI OLSAYDIM, TÖRENE KATILMAZDIM!

Geçtiğimiz Pazar, dünya liderleri I. Dünya Savaşı’nın bitişinin 100. Yılı nedeniyle Paris’te idiler. Paris'teki Zafer Takı'nın altında düzenlenen törene 70 kadar ülkenin liderleri katıldı. İçlerinde; ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Sn. Erdoğan da vardı.

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, törende yaptığı konuşmada dünya liderlerine milliyetçiliği reddetmeleri çağrısında bulunurken, dünya barışından ve kardeşliğinden bahsetti. Ayrıca; Fransa’nın evrensel değerler için savaştığını söyledi!

Paylaşım Savaşı İdi!

Macron’un söyledikleri kesinlikle doğru değildi. Esasında; yaklaşık 10 milyon insanın yaşamını kaybettiği I. Dünya Savaşı (1914-1918) ve yaklaşık 65 milyon insanın yaşamını kaybettiği II. Dünya Savaşı (1939-1945) Fransa’nın da aktörlerinden biri olduğu Avrupa merkezli emperyalizmin paylaşım savaşı idi! Yani evrensel değerler ve kardeşlik için savaşılmadı.

I. Paylaşım Savaşında (1914-1918); bir tarafta İngiltere, Fransa ve Rusya, diğer tarafta Almanya vardı. Osmanlı, Almanya'nın yanında savaşa katılmaya ikna edildi. Çünkü Almanya, Viyana'dan Hindistan'a kadar geliştirdiği proje için, Osmanlı'ya ve Padişah da dâhil yöneticilerine çok yatırım yapmıştı. Ayrıca İngiltere ve Fransa, aralarına Osmanlı'yı almak istemiyordu. Çünkü, onu paylaşmak istiyorlardı. Sykes-Picot; Osmanlı'yı paylaşmak için yapılan gizli anlaşmalardan sadece biri ve en popüler olanıydı. Savaş öncesinde ve sırasında, daha başka gizli anlaşmalar da yapıldı.

 

Önce Sen Bırak Milliyetçiliği!

 

Savaş sırasında Ruslar; 1917 Ekim Devrimi’nin ardından savaştan çekildiler ve gizli anlaşmaları açıkladılar. Dünya ve biz, Sykes-Picot'yu ilk defa bu vesile ile duyduk. Savaştan sonra savaşın galipleri, Osmanlı Coğrafyasını bölüştüler. Yalnız; bugünkü Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk önderliğinde yapılan Kurtuluş Savaşı sayesinde, bu bölüşümün dışında kaldı.

 

Evet, Macron konuşmasında “milliyetçiliği bırakın” diyor ama kendisi ve ülkesi dibine kadar milliyetçilik yapıyor. ABD, İngiltere ve Almanya da aynı şeyi yapıyor ama bizden milliyetçilik yapmamamızı istiyorlar. Bunun anlamı çok açık şekilde “siz çözülün biz de sizi daha kolay ham yapıp yutalım ve sömürelim” demektir.

 

Atatürk’ün Adını Verirdim

 

Fransa, 2011’de Libya’nın üzerine çullanırken, zenginliklerini yağmalarken evrensel değerlerin ve kardeşliğin peşinde olduğu için mi bu insanlık suçlarını işledi. Ya Irak ve Suriye’de işlenen suçlar! Macron’un Yemen’de hala devam eden insanlık dramı ve soykırım için bir sözünü duydunuz mu? Tabii ki sadece Fransa da değil!

 

Dün (13 Kasım 1918), İstanbul’un işgalinin 100. Yılı idi. Ben Cumhurbaşkanı olsaydım; millet olarak tarihten ders alabilmek ve farkındalık yaratabilmek için dün İstanbul’da işgalde çekilen acılar için anma töreni düzenletir ve katılırdım. Ben Cumhurbaşkanı olsaydım; geçtiğimiz Pazar günü, Osmanlı’yı paylaşmaya çalışan, bölüp ve parçalayan savaşın anıldığı törene düşük seviyede bir katılımı öngörür ve bir bakanımı gönderirdim. Emin olun; Atatürk yaşasaydı bu törene katılmaz ve temsil açısından sadece dışişleri bakanını gönderirdi. Çünkü; Atatürk’te tarih bilinci vardı! Ben Cumhurbaşkanı olsaydım; İstanbul’un Türk topraklarına katılmasını sağlayan Fatih Sultan Mehmet’in adının verildiği ikinci köprünün kuzeyindeki köprüye, 4 yıl, 10 ay ve 23 gün süren düşman işgalinden İstanbul’u kurtaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adını verirdim.

 

İşgalciler ve İşbirlikçileri Aynı Safta

 

Almanya da I. Dünya Savaşı sonunda kaybeden taraftaydı ama geçtiğimiz Pazar günü Başbakan Merkel törene katıldı diye aklınızda bir soru işareti uyanabilir ama Almanya bizden farklı! 100 yıl sonra Almanya, kazanan tarafta. Her iki dünya savaşının müsebbibi olan Almanya bugün, geçmişte II. Wilhelm ve Hitler’in savaşarak yapamadığını yapma yolunda. Bu nedenle törene katılmak zorunda idi. Ama sen, aynı durumda değilsin!

 

İngiliz İşgal Kuvvetleri’nin polisi, işgal sırasında İstanbul’da sokaklarda ve halka açık yerlerde siyasi şarkıların söylenmesini yasakladı. Çünkü; bu tür şarkıların vatanseverlik duygularını tetiklediğini ve işgale karşı direnişi motive ettiğini biliyorlardı. Sadece tahtını kurtarma derdinde olan işbirlikçi Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit, milli marşların ve şarkıların okullarda dahi söylenmesini yasaklayacak kadar ileri gitti.

 

İzmir Marşı, İşgal Döneminde de Yasaktı!

 

İşgal sırasında; “İzmir’in dağlarında çiçekler açar” diye başlayan ve “Yaşa Mustafa Kemal Paşa Yaşa” cümlesi ile biten marşın söylenmesi istenmiyordu. Bu marşı söylemek yasaktı ve söyleyen cezalandırılıyordu. Bugün de istenmiyor, acaba nedendir! Ama yasaklamakla olmuyor! Atatürk sevgisi; İzmir ve Onuncu Yıl marşları da dâhil bu tür marşların söyleniş sıklığını ve popülaritesini her geçen gün arttırıyor. Türk Milleti, Atatürk’ü yeniden keşfediyor. İktidara rağmen Atatürk, yükselen bir değer. Kimse durduramaz! Çünkü Atatürk; çağdaşlığın, uygarlığın, aklın ve bilimin, egemenliğin kaynağını gökten yere indiren ve halka veren iradenin, teokrasiye son vermenin, tam bağımsızlığın, antiemperyalizmin, sömürüye dur demenin, kadın erkek eşitliğinin, ezcümle Türk Rönesans’ının, Türk Reformunun ve Türk Aydınlanmasının adıdır.

 

Esasında Atatürk’ün ölümüyle birlikte, inişli çıkışlı olarak karşı devrim süreci başlamıştı ama Atatürk ilk defa 2002’den itibaren muhalefete düşmüştü. Fakat her geçen gün iktidara rağmen büyüyor. Büyümesinin en büyük nedeni ise Atatürk’ün bir kişinin değil, fikrin adı olması. Geçmişte Atatürk, pembe boyalı iki katlı bir eve hapsedilmişti. İktidarın Atatürk düşmanlığı Atatürk’ü hapisten kurtardı ve geniş kitlelerin Atatürk farkındalığına neden oldu. Fikirler ve ilkeler muhalefette iken daha iyi büyürler. Victor Hugo’nun dediği gibi; “Fikirler, zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!”