Ana Sayfa

berlinturkbanner

berlinturkbanner

Murat Kubat

Murat Kubat  |  BERLIN

muratkubat4@gmail.com

YAZARIN TÜM YAZILARI

Alman toplumuna Türkiyeli vatandaşlar ne katıyor?

Başlığı Avrupa toplumuna Türkiye kökenli vatandaşların ne kattığı şeklinde okumak da mümkün.

Türkiyeli vatandaşların Avrupa’ya göçünün üzerinden yarım yüzyılı aşkın bir süre geçti.

Emeklerini ve ömürlerini bu ülkelerin kalkınması ve gelişmesi için harcayan ilk neslin cansız bedenleri Türkiye’ye dönmeye devam ediyor.

Almanya’da ve diğer Avrupa ülkelerinde yaşayan Türkiyeli vatandaşlar her türlü fedakârlığı ortaya koyarak, özellikle ilk zamanlarda zor şartlar altında çalışarak ülkenin kalkınmasına katkı sağlamıştır.

Tüm fedakârlıklarına rağmen, Türkiye kökenlilerin Avrupa’daki varlığı ve yaşantısı daha çok, yaşadıkları ülkelere sağladığı katkılar üzerinden değil de, neden oldukları sorunlar ve uyumsuzluklar (!) üzerinden işlenmekte ve gündemde tutulmaktadır.

Farklı din, farklı kültür, farklı dile sahip olmaları, toplumsal huzuru bozmayacak şekilde kendi geleneklerini yaşatma çabaları bir zenginlik olarak değerlendirilmesi gerekirken, problemli görülebilmekte, uyuma mani olduğu dillendirilmektedir.

Farklı kültürlere sahip olan insanların bir arada barış ve huzur içerisinde yaşaması birbirlerine saygı ve anlayış içerisinde davranmasına bağlıdır.

Toplumları bir arada tutan, o toplumun fertlerinin birbirlerine karşı hak ve hukuk çerçevesinde davranışları, birbirlerine karşı digergamlıklarıdır.

Bunun dışındaki tutum ve davranışlar ötekileştirmekten, dışlamaktan ve yabancılaştırmaktan başka birşey değildir.

Bu olumsuz, ötekileştiren ve yabancılaştıran algının toplumda yer etmesinde siyasetçilerin ve medyanın kullandığı dil birinci derecede belirleyici özelliğe sahip.

Herhangi bir olumsuz olayda olaya karışanların dinini ve etnik kimliğini aşırı derecede vurgulayan, olumlu ve örnek bir davranışta tersini yapan bir dil birlikte yaşamı baltalayan, toplumsal uyumu sekteye uğratan bir dildir.

Örneğin, İslam ve insanlıkla uzaktan yakından ilgisi olmayan, fakat kendilerine İslami bir görünüm veren, fertlerin, grupların ve örgütlerin yaptıkları saldırılar neticesinde İslami terör benzetmesi çok kolay yapılabiliyor Batı medyasında.

Bu tür tanımlamaların bilhassa Avrupa’da yaşayan tüm Müslümanlara dönük olumsuz tutum ve davranışları tetiklediği  bir gerçek.

Oysa İslam bir insanı yaşatmanın tüm insanlığı yaşatmakla eşdeğer olduğunu vaaz eder.

Buna örnek mi arıyorsunuz?

Geçtiğimiz günlerde Almanya’da yaşanan olay.

Frankfurt’ta yaşayan, henüz 17’sindeki Mustafa Alptuğ Sözen kendi hayatını tehlikeye atarak, raylar üzerine düşmüş sarhoş bir vatandaşı kurtarmak isterken hayatını yitirdi.

Kendi hayatını riske atarak başka bir insanı kurtarmaya çalışan ömrünün baharındaki Türkiyeli gencin ortaya koyduğu bu davranış bir insanı yaşatmanın çabasıydı.

Her türlü övgüyü ve takdiri hak eden bu davranışın ön plana çıkarılması, daha çok vurgulanması gerekmez miydi?!

Bir Türk genci bir cinayet vakasına karışmış olsa idi, olayın Alman medyasındaki yer alışı tüm Türkiyeli vatandaşları zan altında tutacak şekilde olurdu.

Olumsuz bir haberde ırkını, dinini üzerine basa basa veren; fedakârlık, diğergamlık içeren olaylarda bunlardan bahsetmeyen bir dil, tarafsızlık ilkesinden söz edemez. Bu dilin hakim olduğu bir ülkede yaşayan azınlıklar ötekileştirilmekten kurtulamaz.