Beklenen oldu ve İran, Irak’taki ABD üssünü vurdu.
Süleymani’nin öldürüldüğü aynı saatte ve benzer şekilde füze kullanımı ile İran Devrim Muhafızları tarafından gerçekleştirilen bu misilleme, İran’ın kendi iç ve dış kamuoyunu biraz olsun rahatlatmış oldu.
Öte yandan ABD’nin, üslerini korumak için füze savunma sistemlerini kullanmamasının nedeni, bu sistemlerin zayıflığı değilse, İran’ı ringe çekme isteğinden başka bir şey olamaz.
ABD, hele ki 80 askeri öldürülmüşse, kendi toprakları saydığı üslerine ve direk kendi askerine yapılan bu saldırıyı, 11 Eylül sonrası oğul Bush’un “ya bizimlesiniz ya da teröristlerle” doktrinine benzer bir şekilde kullanacaktır.
Bu sefer diğer devletler, ABD ile birlikte hareket etmeyi tercih etmeyebilir. Dünya, 19 yıl öncesinin dünyası değil artık. Dolayısıyla ABD, Bush doktrinini, Trump doktrinine döndürecek ve tek başına veya İngiltere, İsrail gibi sınırlı müttefikleri ile müdahale yoluna gidecektir.
Devrim muhafızlarının füze attığı üsler ve İran’daki nükleer tesisler ilk hedefler olabilir.
Vekaletlerden asalete dönüşen savaşta, artık ABD direk İran hedeflerine saldırılarını rahatça gerçekleştirecektir. Üstelik kendisini eleştirenlere, sizin askeriniz ve üssünüzü vursalar, napardınız diyecek, meşru müdafaa hakkını kullandığını söyleyecek, uluslararası hukuğu ayaklar altına alacaktır. Kısacası, İran, ABD’nin oyununa gelmiştir
Evet ABD’ye kendine gel tokatı atmış olabilir İran, ama ABD, bu tokatı yumruklarla iade edecektir.
Hem iç kamuoyunu rahatlatmak, hem de hegemonyasını devam ettirmek için, ABD buna mecburdur. Cevap vermezse, ABD’nin hegemonyası tüm dünyada tartışılır hale gelir.
Bu, elbette ABD’nin başarılı olacağı, bu sınırlı savaşı kazanacağı anlamına gelmez. Irak ve Suriye’deki başarısızlığına, İran da eklenecektir.
Isınan sular, fokurdamaya başlamıştır.
Türkiye, Rusya ve Japonya gibi her iki tarafla görüşebilen ve etkili olabilecek devletler, suyun altını kapatacak arabuluculuk faaliyetlerine derhal başlamalıdır.
Fokurdayan su, herkesi yakar sonuçta.
